Kedilerden şikâyetçiyim ve bu şikayetimi ilgili makamlara iletmek istiyorum. Bunun için saatlerce internet araştırması yaptım. Bütün bu çabamın sonunda konuyla ilgili bir makam olmadığını biraz hayret biraz da öfkeyle öğrendim. Aslında bir telefon numarası buldum. Uzun bir süre sıkıcı bir müzik eşliğinde bekledikten sonra ilgisiz ses tonuyla konuşan memur aradığım numaranın böyle bir hizmeti bulunmadığını, sokakta başıboş hayvanlar varsa onları toplayabileceklerini söyledi. Nasıl böyle bir hizmetin bulunmadığını, ülkede milyonlarca insanın kedi sahibi olduğunu, illa ki böyle bir hizmetin var olması gerektiğini belirttim. Bu konuda şikayet kaydımı oluşturup üst makamlara iletmesini talep ettim. Verdiği hizmetin kalitesi hakkında onu uzun süre sıkıştırdıktan sonra bana farklı bir telefon numarası verdi. Verdiği numarayı aramaya çalıştığımda yine ilgisiz bir ses (bu defa insan bile değil, sadece bir kayıt) aradığım numaranın yanlış olduğunu söyledi. Benden kurtulmak için kafadan bir numara uydurduğunu anladım.
Kendime bir kahve hazırladım, çalışma masamın başına geçtim ve milyonlarca kedi sahibinin sesi olarak ne yapabilirim diye düşünüp durdum.
Mesele şu; üç gün önce kedim kayboldu. Önceleri “dolaşmaya çıkmıştır, nasılsa geri döner” diye düşündüm. Kedilerin içlerinde taşıdığı doğal pusulaya, onları nereye bırakırsanız bırakın eve dönmelerini sağlayan anlaşılması güç gps sistemine güvendim. Balkona dolanan sarmaşığın kalın dallarına tutunarak bahçeye indiği ve yine aynı yerden tırmanarak eve döndüğü günler daha önce de olmuştu.
![]() |
Kaynak: https://www.instagram.com/kediciressam/ |
Birini kaybettiğimizde veya bir sevdiğimize ulaşamadığımızda yaşadığımız süreçler benzerdir. Birinci adımda yaşanılanın geçici bir süreç olduğunu düşünürüz. Kaybolan veya ulaşamadığımız kişilerin aslında iyi olduğunu, bir aksilik yaşadığını, kısa bir süre sonra iletişimin tekrar kurulacağını düşünerek kendimizi rahatlatır, aklımızın bir kısmını o kişide bırakarak gündelik işlerimizi yapmaya devam ederiz.
Günlerdir balkon kapısını kapatmadan uyuyorum. Sabahları heyecanla uyanıp önce yatağımı –yatağın kenarına kıvrılıp uyumayı severdi– sonra da evin tamamını kontrol ediyorum. Dönmesi gerekiyor –döneceğinden eminim– ama o dönmüyor.
Kaybın ikinci adımında sebep-sonuç ilişkisi kurmaya çalışırız.
Oturup düşündüm. Bir defasında çalışırken sinirlenmiş, onu odadan çıkararak kapıyı suratına kapatmış ve salonda izole etmiştim. Başka bir gün kahvemi döktüğü için onu azarlamıştım. Bir keresinde de elektrikli süpürgeyi çalıştırdığımda –kedilerin dünyasında elektrikli süpürge yedi başlı devdir– onun yakınlarındaki yerleri temizlemek suretiyle onu korkutmuştum. Yemeğini geç verdiğim hatta eve yorgun dönüp kendimi yatağa zor bıraktığım günlerde “sabah yesin, bir şey olmaz” diyerek hiç vermediğim olmuştu. Sinirli ve mutsuz olduğum günlerde –ki sayıları oldukça fazladır– ayaklarıma sırnaşmasını umursamayıp istediği sevgiyi ondan esirgediğim, kumunu temizlemem gerekirken bu görevi ertelediğim olmuştu. Bu günleri hatırlayınca kedinin aslında kaybolmadığı, bütün bunları içinde biriktirdiği ve sonunda dayanamayıp beni terk ettiği sonucuna vardım. Bir kedi tarafından terk edilmek... Yemeğini verdiğin, veterinere götürdüğün, aşılarını yaptırdığın, tüylerini kırptırdığın, kumunu temizlediğin, bütün bu ilgi ve özen karşılığında arada bir mırıldamasından ve kafasını ayağınıza sürtmesinden başka hiçbir şey beklemediğin bir canlının sizi terk etmesi… İnsanın başına gelebilecek en korkunç şey bu olsa gerek.
Bir kedi tarafından terk edilmiş olmak düşüncesi ağır gelmiş olacak ki, aslında terk edilmediğimi düşündüm, kedinin geri dönmemesinin sebebinin başına bir şeyler gelmesi olduğuna kendimi ikna ettim.
Evet, öyleydi. Kedi beni terk etmiş olamazdı, kesin başına bir şeyler gelmişti. O güçlü reflekslerine rağmen yolun karşısına geçerken bir tereddüt yaşamış ve bir arabanın altında ezilmişti. Mahallenin haşarı çocukları onu dışarıda görünce taş yağmuruna tutmuştu. İnsan suretli manyağın biri durduk yerde onu tekmelemişti. Belediyen çalışanları sokakta başıboş hayvan gezmesin diye onu yakalamış ve bir kafese kapatmıştı. Kedim bu olası olaylardan herhangi biri yüzünden hayatını kaybetmiş veya geri dönemeyeceği bir yere konulmuştu. O yüzdendi sarmaşığa tutunup eve tırmanmaması. Beni terk ettiğinden değil.
Belki de beni terk etmiş olması, ölmüş olması fikrinden ağır bastığı için böyle düşünüyordum ve kedi tam da bu yüzden, tam da bu düşünce biçimim yüzünden beni terk etmişti.
Geçenlerde bir yerlerde okumuştum. Bazı kedilerin birden fazla evi olabiliyormuş. Kafalarına göre bir gün bir evde, sonraki gün diğer evde kalabiliyorlarmış. Belki de yeni bir ev bulmuştur, yeni sahiplerinin açtığı yaş mamayı yiyordur şimdi. Onlardan sıkılınca gelecektir. Ama görür o! Hayatta almam eve. Gitsin diğer evde yaşasın. Yıllarca kendisine sahip çıkan insanı bırakıp başka evlerde yaş mama yiyip yumuşak koltuklarda mırıldaya mırıldaya uyuyan kedileri şikâyet edebileceğimiz bir yer yok mu?
Siz bakmayın böyle konuştuğuma. Başına kötü bir şey gelmesin de isterse başka bir evi daha olsun. Önemli olan hayatta olması. Kedilerin bir kötü huyu da onca birliktelikten, anlam yüklemesi zor olan paylaşımdan sonra ölüyor olmaları. İnsana binlerce hatıra bırakıp ölüp giden kedileri şikâyet edebileceğimiz bir yer yok mu gerçekten?
Birini kaybettiğimizde en son aşama bize geri dönmesini beklemek olur. Ne halde olursa olsun, nereye giderse gitsin, ne yaşamış olursa olsun geri dönmesi. Kedimden de onun evden kaçmasına neden olan kendimden de şikayetçi olabileceğim bir yer arıyorum.
Gaziantep - Ekim 2025
0 yorum:
Yorum Gönder