Bu serinin önceki yazılarında İspanya'yı Sami Paşazade'nin ve Yahya Kemal'in gözünden, daha gerçekçi, birebir tanıklıklar ve yaşanmışlıklar temelinde görmüştük. Filmde ise daha karikatürize bir İspanya görürüz. Film 1971 yılında çekilmiş, yani Francisco Franco hala hayatta. İspanyolların yaşamı ekonomik krizle, baskıcı sistemin gazetelere uyguladığı sansürlerle dolu. Sanat sadece Franco'nun istediği kadar var. "Anti-Marksist Mücadele Komandoları" Picasso'nun eserlerinin sergilendiği her sergiyi/sanat evini basmakta ve buldukları bütün eserleri parçalamakta. Kısacası İspanya hiç de mutlu bir yer değil o yıllarda. Tabii ki Turist Ömer gibi bir komedi filminde bu sıkıntıların ele alınmasını beklemiyorum ama politika içermese de İspanyol kültüründen birkaç öğe aramıyor değil insan. Filmde hatırlayabildiğim kadarıyla doğru bir şekilde kurulan tek İspanyolca cümle "Adios". Bunun dışında İspanyolca konuşuluyormuş gibi çekilen sahnelerde tamamen kafadan uydurma, hiçbir anlamı olmayan kelimeler kullanılıyor. Bir tek boğa güreşleri ve flamenco unsurları tutturulmuş. Onlar da zaten İspanya'nın karikatürize öğeleri. Sözün özü (en pocas palabras), Paşazade ve Yahya Kemal'in anlattığı ve kendi dönemlerinin gerçeğini yansıtan İspanya kesitleri bu yazıda pek yok. Ama benim bazı sahnelerde yakaladığım birkaç ayrıntı var. Onları biraz paylaşabilirim.
Turist Ömer, insanı kendine imrendiren her zamanki aylaklığıyla İstanbul sokaklarında dolaşırken bir cüzdan bulur. Cüzdanın sahibi İspanyol şarkıcı Rodriguez'dir ve kendisine cüzdanını getiren kişiyi İspanya'ya götüreceğini söylemiştir. Turist'i de yanına alarak İspanya'ya döner. Madrid'te dolaşmaya başlarlar. Filmin kahramanının adına da uygun olacak şekilde Madrid'in en turistik bölgelerini görürüz ekranda. Bunlar arasında en çok dikkatimi çeken Miguel de Cervantes Anıtı'dır. Bir kaidenin üzerine oturtulmuş Miguel de Cervantes'in heykeli, hemen önünde başka bir kaideye yerleştirilmiş olan Don Kişot ve Sancho Panza'yı izlemektedir.
Bu heykelin önünden geçerken, dış ses olarak etrafında gördüklerini yorumlayan Turist Ömer, "bizim devlet operasında da vardı bundan" der. O dönemde Don Kişot olarak bilinen opera aslında Dale Wasserman'ın yazdığı "La Mancha'lı Adam" eseridir ve hikayenin kahramanı bilinenin aksine Don Kişot değil, Cervantes'in kendisidir.
İlerleyen sahnede Turist parkta bankın üzerinde yatarken gelen ve "burada yatamazsınız, ben kanepeler müdürüyüm" diyen kişi filmin yönetmeni Hulki Saner'dir. Tarantino izlesin de "cameo" nasıl yapılırmış görsün diyerek bu sahneyi de atlayalım. Banktan kovulan Turist ve Rodriguez gezinmeye devam ederler. Sonraki sahnede, Rodriguez bankaya gider ve turisti arabada bırakır. O sırada bankadan çıkan soyguncular turistin içinde olduğu arabaya atlar ve silah zoruyla arabayı ve turisti kaçırırlar. Turist bir şekilde soyguncuların elinden kurtulur ama dedektif peşindedir. Bir kovalamaca başlar. Bu sırada turist Meksika'lılara özgü kıyafetler giyerek dedektifi atlatmaya çalışır ama yakalanır.
Yakalanınca, kendisinin Turist olmadığını, meşhur boğa güreşçisi el Cordobes'lerin ikincisi olduğunu söyler. Burada, el Cordobes (Kordoba'lı) olarak bilinen ünlü boğa güreşçisi Manuel Benitez'e gönderme yapılmaktadır. Manuel Benitez boğa güreşlerinde büyük başarı elde etmiş ve "Califa de Toros" yani "Boğaların Halifesi" unvanını almıştır. Şimdi ne alaka halife, diyorsunuzdur. Kordoba ve Endülüs yüzyıllar boyunca müslüman halifelerin yönetimi altında kalmıştır. Buradan yapılan bir benzetmeyle, İspanyollar, boğa güreşlerinde üst üste birkaç yıl boyunca başarılı olan matadorlara bu unvanı vermişler.
Filmin sonunda, Turist'in banka soygunuyla bir ilgisi olmadığını zaten öğrenmiş olan polis şefi bir işgüzarlık yaparak, kendisine yalan söyleyen Turisti arenaya çıkmak zorunda bırakır. Arenada zor anlar yaşayan Turist, kloroform kullanarak boğayı yener.
Yazıyı tamamlarken filmde en çok hoşuma giden şeyden, yani Turist Ömer'in kendi kendine konuştuğu sahnelerde geçen cümlelerden ikisini İspanyolca'ya çevirerek sayfanın amacına uygun bir aktivite yapmak istiyorum. Bir sonraki yazıda görüşürüz.
Yürüyen merdiven sahnesi:
"Ya bu İspanyollar çok tembel adamlar, kendileri duruyor merdivenleri yürütüyorlar. İnsan merdivende durur mu ya, merdiven demek yürüyeceksin arkadaş, yürüyeceksin. Ben de öyle yaptım. Yürüdüm, merdivene karşı insanlık vazifemi yaptım."
"Estos españoles son muy vagos, se paran y hacen que caminen/hacen caminar las escaleras. Por qué parar en una escalera, la escalera significa dar pasos, amigo, tienes que caminar. Eso es lo que hice. Caminé. Hay que cumplir con el deber humano hacia las escaleras."
Boğayla güreştiği sahne:
"Mağrur olma boğa hazretleri, senden büyük kloroform var"
"No seas arrogante, su Santidad toro, el cloroformo es más poderoso que tú."
0 yorum:
Yorum Gönder