serinin altıncı yazısında, iki yazarın, birbiriyle alakalı iki küçük metnini çevireceğim. birinci yazar rafael barrett. bloğun çok okunmadığını biliyorum, hatta neredeyse hiç okunmadığını istatistiklerden görebiliyorum ama hispanik edebiyatla arası iyi olan birinin yarın bir gün bu yazıyı okuyup "ama barrett latin değil ki?" diyereceğinden neredeyse emin olduğum için hemen not düşeyim; evet, kendisi ispanyoldur ama eserlerinin çoğunluğunu paraguayda yazdığı için latin amerika edebiyatından sayılır. lütfen latin amerika, iberoamerika, hispanoamerika tartışmasına girme. hiç gerek yok.
varolmayan biriyle yazarın menşei ve güney amerikanın nasıl adlandırılacağıyla ilgili terminoloji kavgası da yaptığıma göre -kavgaların en büyüğü hep var olmayana karşı yapılır- yazıya devam edebilirim.
ikinci yazar bloğu takip edenlerin kendisine hayran olduğumu zaten bildikleri cortazar. aslında latin amerika boom hareketi yazarlarının çoğunu beğenerek okurum (tıpkı şiirde ikinci yenicilere hayran olduğum ve bayıla bayıla okuduğum gibi.)
metinler arasında nasıl bir bağlantı kurduğumu anlatmayacağım. zaten okuduktan sonra siz de bu bağlantıyı göreceksiniz.
1. rafael barrett
Karyolam ve kitaplarımdan başka bir şeyim yokken mutluydum. Şimdi dokuz tavuğum ve bir horozum var ve çok sıkıntılıyım.
Mülkiyet beni zalim biri yaptı. Ne zaman bir tavuk satın alsam onu iki günlüğüne bir ağaca bağlıyor, mekanımı ona belletiyor, kırılgan hafızasında bir önceki mekanına dair sakladığı ne kadar sevgi varsa yok ediyordum. Tavukların kaçmasını ve dört ayaklı ve iki ayaklı tilkilerin istilasını önlemek için bahçemin çitlerini onardım. Kendimi tecrit ettim, sınırımı güçlendirdim, komşularımla arama şeytani bir çizgi çektim. İnsanlığı iki kategoriye ayırdım; tavukların sahibi olan ben ve onları benden almak isteyen diğerleri. Suç kavramını oluşturdum. Dünya benim için hırsız adaylarıyla doluydu ve ilk kez çitin diğer tarafına düşmanca bakıyordum.
Benim horozum çok gençti. Komşunun horozu çitten atladı, tavuklarıma kur yapmaya ve horozumun varlığına gölge düşürmeye başladı. Davetsiz misafiri taşlayarak uzaklaştırdım ama bu defa da tavuklar çitten atlayıp komşunun bahçesine geçtiler. Orada yumurtladıkları yumurtaların bana iade edilmesini istedim, komşum benden nefret etmeye başladı. O günden beri çitin öte tarafından bakan yüzünü görürüm, haset ve düşmanca bakışı benimkinin aynısı.
Onun tavukları çitten atlıyor ve benimkilere attığım ıslak mısırları yiyordu. Başkalarının tavukları bana suçlu gibi geliyordu. Tavukları kovaladım ve öfkeden gözümün döndüğü bir gün onlardan birini öldürdüm. Komşuö bu saldırıya büyük önem verdi. Maddi tazminatı kabul etmek istemedi. Tavuğunun ölüsünü sertçe yerden kaldırdı ve onu pişirmek yerine teker teker bütün arkadaşlarına gösterdi. Emperyalist vahşetimle ilgili efsane böylece köyde yayılmaya başladı.
Çiti güçlendirmek, gözetimi artırmak, tabiri caizse savaş bütçemi yükseltmek zorunda kaldım. Komşumun gözü kara bir köpeği vardı; bir tabanca edinmeye karar verdim. Eski huzurum neredeydi? Güvensizlik ve nefretle zehirlenmiştim. Kötülüğün ruhu beni ele geçirmişti.
Eskiden bir insan evladıydım, artık mülk sahibi olmuştum.
2. julio cortazar
Bir de şöyle düşün: Sana bir saat hediye ettiklerinde, aslında küçük çiçekli bir cehennem, güllerle süslenmiş bir pranga ve havadar bir zindan hediye ederler. Sana saati verip susmazlar "mutlu yılların olsun" derler "uzun yıllar kullanman dileğiyle, çok iyi bir marka, yakut işlemeli İsviçre saati bu". Sana sadece bileğine bağlayıp yanında gezdireceğin o küçük aleti vermezler. Sana yeni ve kırılgan bir parça eklerler, senin olan ama bedeninin bir bileşeni olmayan, bileğinden çaresiz sarkan ve kayışla bedenine tutturman gereken tekinsiz bir organ -bunu bilmezler, bilmeden yapmaları daha da korkunçtur-. Onu her gün kurma zorunluluğunu hediye ederler sana, saat olarak işlevini görmeye devam etsin diye. Kuyumcu vitrine bakıp, radyo anonslarına kulak kabartıp en doğru saati öğrenme ve saatini ona göre ayarlama takıntısını hediye ederler. Bir marka hediye ederler ve bu markanın diğerlerinden daha iyi bir marka olduğu yönünde seni temin ederler, saatini diğer saatlerle karşılaştırma meylini hediye ederler. İşin özü sana saat maat hediye etmezler, aslında hediye sensindir. Saatin doğum gününde seni saate hediye etmişlerdir.
bu iki leziz metinle serinin altıncı yazısını da sonlandıralım. ne demiş
0 yorum:
Yorum Gönder