Türk Edebiyatında ve Sinemasında İspanya ve Latin Amerika - I- (Gırnata)

1909 yılından Birinci Dünya Savaşına kadar İspanya'da elçilik görevinde bulunan Sami Paşazade Türkiyedebiyatında İspanya hakkında yazıları bulunan önemli isimlerdendir. İspanyada kaldığı günleri "Gırnata" ve "El-Mescidü’l-Câmia: Elhamra" başlıklı iki yazıda toplamıştır. 

Özellikle Gırnata isimli yazısında Arap dünyası, endelüs taifelerinin birbiri ardına düşmesi gibi konularda politik ve dini temelli düşüncelerini, hayranı olduğu Victor Hugo’nun tarzına yakın bir dille hikayeleştirir. Paşazade, İspanya’da görevde bulunduğu sırada Granada’yı da ziyaret eder. Granada'ya girişini şu sözlerle anlatır;


Arap şairlerinin «güneş kâinatı seyir ve devrinde hiçbir zaman Suriye’de 
Şam, Endülüs’te Gırnata gibi şehr-i dil-âram görmemiştir» dedikleri...

Yazıya Granada'yı överek başlayan Paşazade, elhamra sarayı yakınında bir otelde konaklar. Otelde birçok milletten ziyaretçi bulunmakta ve Granada velhamra sarayı o yıllarda da ziyaretçilerin ilgilisini çekmektedir.


İkametgâhımız olan Elhamra sarayının yanında ve namındaki otel, devr-i ahirin bütün büyük şehirlerde bina ettiği esbab-ı istirahati mükemmel kervansaraylardan biri idi ki biz avdetimizde girerken yeni seyyahlar geliyordu. Taam salonu o gece kalabalıktı. Söylemeğe hacet yok ki kalabalığı yapan Anglo-Sakson ırkı idi. Aralarında Fransızların uyanık, AvusturyalIların kibar, İtalyanların bi-karar bazı simaları seçiliyordu.  
Yazı boyunca sadece kendi cümleleriyle değil, aynı zamana birlikte gezdiği, “refik-i seyahati, yeğeni Nebil” tarafından, Avusturyalı bir kadının ağzından nakledilen cümlelerle de Granada’nın güzelliğini ve ihtişamını anlatır.

Pek çok yer gezdim, pek çok yer gördüm. Hiçbirisinde Gırnata’nın, Elhamra’nın bende hâsıl ettiği tesiri duymadım. Bu tesir hissiyatımın ıttırad ve intizamını ihlâl, fikrimi garip bir ateşle iş’al etti. Ben buradan yarın sabah gidiyorum. Daha ziyade kalırsam çıldıracağım».

Taam salonunun (yemekhanenin) tıka basa dolu olduğu o gece odasına çekilir Paşazade. Kafasındaki düşüncüler dolayısıyla bir türlü uyuyamaz. Odanın penceresini açıp Granada’ya bakar. Sierra Nevada dağlarının eteklerine bakmaktadır odası. Hemen karşıda İspanyolların “el suspiro del moro” tepesi görünmektedir. Tepeye adını veren, bazı kaynakların yalanladığı ve Kral ve Kraliçenin zaferinin efsaneleştirilmesi için papazlar tarafından uydurulduğu yönünde bilgiler verdikleri olay 1492 yılında tam da orada gerçekleşmişti. Tarık Bin Ziyad’la İber Yarımadasına giren müslümanlar neredenyse 700 sene sonra son kaleleri olan el hamra ve son emirlikleri olan granadayı teslim ettikten sonra bu tepeden yürüyerek uzaklaşmış ve İspanya’yı terk etmişti. Batıda Boabdil adıyla bilinen, bizde XII. Muhammed olarak anılan, fakat Sami Paşazade’nin Abdullahü’s-sagir olarak adlandırdığı son Müslüman emir Gırnata’yı, kendisinin ve ailesinin sağ salim gitmesine izin verilmesi şartıyla, savaşmadan I.İsabel’e teslim etmiş, ailesiyle birlikte emirliği terk etmek üzere bu tepeye tırmanmış, oradan emirliğine son bir defa bakıp içini geçirmiş, hatta bazı kaynaklara göre annesi Ayşe tarafından korkaklığı vurgulanarak; “erkek gibi savunamadığın şehre bakıp kadınlar gibi ağla şimdi” gibisinden ataerkil söylemlerle süslü bir eleştiri alınca ağlamaya başlamıştır. El puerto del suspiro del moro, "arabın ah çektiği yer/geçit" anlamına gelmektedir. Hali hazırda o tepeye mütevazi bir taş dikilmiş ve taşın üzerine “el suspiro del moro” yazılmıştır. Gelen geçen fotoğraf çektirir önünde.






Sami Paşazade uykusuz kaldığı o gecenin ilerleyen saatlerinde ilginç bir olay yaşar.

Bir taraftan da Endülüs mülûkunun sayfiyesindeki bahçeden ve vadilerden gecenin uzaklara sevkettiği çiçek rayihaları insanı sermest ediyordu ki birdenbire Siera Nevada dağının eteğindeki «Arabın ah ettiği yer»den bir  nikab-ı 
siyahla mestur bir kadın hayali zuhur etti. 


Yazının devamında, zuhur eden kadının Boabdil’in annesi Ayşe olduğu anlaşılır. Sohbete tutuşurlar. Ayşe, oğlunun korkaklığı yüzünden neler yaşadıklarını, nasıl kahrolduklarını, her gece ruhunun bu tepeye gelip şehre bakarak nasıl hüzünlendiğini anlatır durur.

Dini ve milliyetçi motiflerle süslü bu yazının orijinali, yukarıda da söylediğim gibi dilde sadeleşmeyi savunan fakat bunda çok da başarılı olamayan tazminat yazarlarının ağır diliyle yazılmıştır. Yazı beş altı sayfa uzunluğunda. "Osmanlı Türkçesinden iyi anlarım yolla ben günümüz Türkçesine çeviririm" diyen olursa Gırnata ve diğer İspanya yazısını yollayabilirim. Dilini sadeleştirip buradan yayınlayabiliriz. 

Bu dizinin bir sonraki yazısında görüşmek dileğiyle. 

Hasta luego.

Acción Poética

Acción Poética

Joyas de America Latina

Joyas de America Latina
Gabriel "Gabo" Marquez