Latincenin Hayaletleri IV - (Notalar)

guido de arezzo (arezzolu guido), günümüzden yaklaşık bin yıl kadar önce, katedralin avlusuna bakan odada oturmuş, başını ellerinin arasına alarak kara kara düşünmekteydi. "şu gregoryan ilahi korosunu en sonunda paralayacam, kafaları basmıyor bunların. ya ilahinin sözlerini unuturlar, ya vurguları anlamazlar! yarın öbür gün bir piskopos gelse, belli mi olur, papa gelse, -yahu bir kriye, bir pater nostrum, en olmadı bir ave maria falan okuyun da hristiyanlık itikatımızı, isa mesihe olan imanımızı tazeleyelim- dese yandık! Off of!"

guido bu derin düşüncelerin nasırlı ve keskin tırnaklı pencelerinden zihnini sıyırıp içinde bulunduğu maddi dünyaya rücu ettiğinde (retroceder, retornar, volver) avlu boşalmıştı. yemek vakti gelmiş, talebeler (alumnos) katedralin yemekhane olarak kullanılan bodrumuna doluşmuştu. "ancak yemekle ilgilenin siz zaten!" diye söylenerek ilahi kitabına uzandı. sancte ioannes, yani vaftizci yahya günü yaklaşıyordu. her özel gün için belirli ilahiler okunuyordu ve o günlerde katedraldeki birçok insan sancte ioannes ilahisini öğrenmeye çabalıyordu. sayfayı bulup okumaya başladı.

"ut queant laxis

resonare fibris
mira gestorum
famuli tuorum
solve polluti
labii reatum
sancte ioannes"*

ilahiyi okumasıyla içinde bir huşu patlaması yaşadı. "oh bee! rahatladım valla (valla?) dur bir daha okuyayım da iyice kafam dağılsın". ikinci defa okurken ilahinin her bir dizesinin farklı bir tonla başladığını ve bu tonları talebelerine iyice belletmek için bu ilahiden faiydalanmanın büyük bir kolaylık sağlayacağını farketti. vurguların doğru yapılması için her bir dizenin başlangıcındaki sesleri alarak bir sistem oluşturdu.

ben, bu bilgileri zat-ı alilerinize nakletmek üzere katedralden ayrılırken; guido arezzo, muhtemelen talebelerin yemeğini bölmek ve onları sopayla dürtüşleye dürtüşleye dersliğe doldurmak amacıyla bodruma inen merdivenlerin yolunu tutmuştu. bu tutuş öyle bir ivedilik (urgencia/apuro) içeriyordu ki arkasından usain bolt koşsa yetişemezdi (usain bolt?)

------------------------
"ut, re, mi, fa, sol, la"
------------------------



bu sistemdeki ut, sesli harfle biterek okumayı kolaylaştırması için, guido'dan çok çok sonra, "do" ile değiştirildi ve ilahinin son dizesindeki "sancte ioannes" (vaftizci yahya) kelimelerinin baş harflerinden türetilen "si" eklendi ve sistem bugünkü halini aldı.

maestro arezzo'nun sistemini her kullanışımızda andığımız, özellikle si notasını her dillendirdiğmizde/icra ettiğmizde isminin başharflerini söylediğimiz, adeta "seviyorum ama kimi, en kutsal birisini, nasıl söylesem ama..." klişesine can veren ergenlere döndüğümüz vaftizci yahya'ya saygılarımızı ileterek bu hayaleti bir kapan içine alıyoruz ve sayfanın kapısına "dikkat latince çıkabilir" tabelasını iliştirerek olay mahallinden (lugar de los hechos) pequeño paso'larla (küçük adımlarla) uzaklaşıyoruz.


verrocchio ve da vinci'nin isa'nın vaftizi isimli tablosu. bir elinde asa bir elinde tas olan ve dünyayı umursamayan şahıs vaftizci yahya


* ilahi kabaca tercüme edildiğinde "senin mucizelerini bağıra çağıra söyleyebilmemiz için, günahkar dudaklarımızı bağışla ey kutsal vaftizci" gibi bir anlama geliyor. meraklısı ilahinin latince bir versiyonunu youtube üzerinden dinlemek için buraya tıklayabilir.



geçmiş notu:
--------------------------------------------------------------------
do do re mi re re mi re do mi mi fa sol la sol fa mi re mi
--------------------------------------------------------------------






İspanyolca Deyimler - Hızır Gibi Yetişmek

hızır gibi yetişmek veya ilaç gibi gelmek gibi deyimler için "como agua de mayo" veya "venir como agua de mayo" deyimlerini kullanabilirsiniz. birebir çevirisi "mayıs suyu gibi" veya "mayıs suyu gibi gelmek" olan bu deyimler tarım pratiğinden türetilmiştir. nisan ve mayıs aylarında yağan yağmurlar kış boyunca saklanan bitkilerin can bulması ve yeniden toprak üzerine çıkmak için gerekli cesareti bulması için oldukça önemlidir. aynı şekilde, tam ihtiyaç duydukları zamanda yapılan yardımlar insanlara nisan-mayıs yağmurları gibi gelir, onların ileri çıkması ve kendilerini geliştirebilmelerine yardımcı olur.

cümle içinde kullanmak için farazi bir durum oluşturalım:

ay sonunu yine getiremediğiniz, doluya koyup aldıramadığınız, boşa koyup dolduramadığınız bir süreçten geçiyorsunuz. cebinizde kalan son parayı faturalara mı yoksa acil kişisel ihtiyaçlarınıza mı harcayacağınızı bilmiyorsunuz. tam da bu süreçte yılbaşı çekilişi için aldığınız bilete ikramiye çıkıyor. çok yüksek bir miktar olmasa da giderlerinizi karşılayabileceğiniz ve bir süreliğine rahatlayabileceğiniz bu para size "como agua de mayo" geliyor.

el dinero me vino como agua de mayo
para imdadıma hızır gibi yetişti.

cümleyi parçalayım:

el dinero: para
me: bana
vino: venir fiilinin dili geçmiş zaman üçüncü tekil şahıs çekimi
como agua de mayo : mayıs suyu gibi/hızır gibi/ilaç gibi.


tabii ki her şey para değil ve tabii ki hızır gibi yetişen her zaman para olmaz. bazen bir arkadaşın tavsiyesi, desteği veya buhranlı durumlarınızda size yapılan psikolojik destek de "agua de mayo" gibi gelebilir.

agua de mayo'nuzun hiç eksik olmadığı bir yıl geçirmenizi dilerim.


nos vemos/görüşürüz.





Dünya Çapında En Çok Okunan Kitapların İspanyolca Adları

başlığı bu kadar uzun tutunca sanırım herhangi bir açıklama yapmama gerek kalmamıştır. bu kitap adlarının bir çoğunda geçen "de" edatı kullanımı sayesinde başlığı okurken bol bol isim tamlaması pratiği yapabiliriz. daha önce film adlarıyla ilgili yazıda da gördüğümüz üzere bazı isimler türkçeye çevrilen isimlerle birebir aynı olurken bazıları farklı olacak.

1- don quijote de la mancha​ - don kişot




2- historia de dos ciudades - iki şehrin hikayesi




3- así se templó el acero - ve çeliğe su verildi



4- el señor de los anillos - yüzüklerin efendisi



5- guerra y paz - savaş ve barış


6- juan salvador gaviota - martı jonathan livingston



7- diario de ana frank - anne frank'ın hatıra defteri


















8- lo que el viento se llevó - rüzgar gibi geçti


9- cien años de soledad - yüzyıllık yalnızlık


10- el mundo de sofía - sofie'nin dünyası


11- donde el corazón te lleve - yüreğinin götürdüğü yere git



12 - la peste - veba



13- cometas en el cielo - uçurtma avcısı


14- el alquimista - simyacı


15- el guardián entre el centeno - çavdar tarlasında çocuklar


16- el nombre de la rosa - gülün adı


17- el principito - küçük prens


18- las aventuras de alicia en el país de las maravillas - alis harikalar diyarında


19- el código da vinci - da vinci şifresi




















20- 50 sombras de grey - grinin 50 tonu


















































İspanyol Ressamlar ve Tabloları - II (Goya - Tribunal de Inquisición)


giriş notu: yazıda yıldızla işaretlediğim noktaları bazı gramer bilgileriyle destekleyeceğim. yıldız sayısına göre yazının sonunda verilen açıklamaları okuyarak gramerle ilgili bilgi edinebilir, “ya bize ispanyolca anlat, bırak şimdi tabloyu falan” yakınmalarından tasarruf edebilirsiniz. bundan sonra, doğrudan gramer anlatımını hedeflemeyen her yazı için bu yöntemi kullanmaya çalışacağım. yıldızları takip edin (figüratif bir cümle değildir)


bir süredir ispanyol engizisyonu hakkında bir şeyler yazmak istiyordum. fakat konunun uzunluğu ve karmaşıklığı nedeniyle yazmaya başladığım andan itibaren yazı akışını sağlayamadığımı, konudan saptığımı hatta (hasta*) yer yer saçmalamaya başladığımı fark ettiğim için bu yöndeki bütün girişimlerin taslak halinde kaldı. hem kapsamlı bir işin altına girmemiş olmak hem de yakın zamanda başladığımız ispanyol ressemlar ve tabloları serisine devam etmiş olmak için goya’nın engizisyon temalı bir tablosu hakkında konuşacağız. deyim yerinde değil biliyorum ama bir taşla iki kuş vuracağız**

resmi büyütmek için üzerine tıklayın


ispanyolca auto de fe de la inquisición veya tribunal de la inquisición olarak adlandırılan tabloyla ilgili ayrıntıları anlamak için ispanyol engizisyonu hakkında biraz konuşabiliriz.

ülkemizde ve dünyanın genelinde cadıları yakmasıyla bilinen engizisyon mahkemeleri, ispanyada biraz daha farklı işlemiş ve yerel politik/sosyal ihtiyaçlara yanıt vermekle yükümlü olmuştur. ispanya tarihiyle ilgili başka yazılarda da adlarını andığım katolik kralları (reyes catolicos) engizisyon mahkemelerinin ispanyada kuruluşu sırasında da görüyoruz. reconquista (yeniden fetih) döneminin başarıyla sona erdiğinin bir delili olan granada kapitülasyonlarının imzalanmasınan 13 yıl önce, 1478 yılında papalığın da olurunu alınarak kuruluyor ispanyol engizisyonu. bu tarihte iberya yarımadasına yukarıdan bakan herhangi bir kişi, yarımadada arap ve berberi hakimiyetinin silindiğini rahatlıkla görebilir. yüzyıllar süren bu müslüman hakimiyeti ve yarımadaya roma döneminde gerçekleşen yoğun yahudi göçüne bağlı olarak ispanya topraklarında herhangi bir dini bütünlük bulunmamaktadır. bu bütünlük eksikliği, artık ülkenin neredeyse tamamını kontrolü altına almış olan katolik kralların el atacağı ilk iş olacak, yüzlerce yıldır bir arada yaşayan ve ibadet eden hristiyan, müslüman ve yahudiler arasında ciddi sıkıntılar ortaya çıkacaktır.

bu dinlerin mensupları arasında yüzlerce yıl boyunca hiç sıkıntı yaşanmamış mıdır gerçekten diye bir soru akla gelebilir. tabii ki yaşanmış, hatta yahudilere karşı büyük pogromlar gerçekleştirilmiştir. ama ne fiziksel saldırılar ne de sözlü saldırılar iktidarda bulunan kişilerce açıktan desteklenmemiştir. hatta kendilerine kötü davranıldığını, ayrımcılığa maruz kaldıklarını düşünen yahudiler sıklıkla krallara başvurmuş ve yaşadıkları sorunlar kralların doğrudan müdahale ve emirleriyle çözülmüştür.
bu bilgiler doğrultusunda bakıldığında, engizisyon mahkemelerinin ispanyadaki birincil amacının cadıları avlamak değil, dinsel bütünlüğü sağlamak ve katolik itikadının yarımadada tamamen hakim olmasını sağlamak olduğu söylenebilir. kral ve kraliçeye (fernando ve isabel) kesin bağımlılığı olan bu mahkemelerin politikaya alet edildiğini, ülke içerisinde muhalifleri ve daha sonra coğrafi keşiflerle (siz burayı coğrafi işgal olarak okuyun) fethedilen latin amerika topraklarındaki yeni ispanya (bugünkü meksika), peru ve kolombiyada işgale karşı koyanları korkutmayı hedeflediğini söylemek yanlış olmaz. zira bu duruma karşı söz söylemek bize kalmamış, ilk sözü katolik kral fernando’ya (isabelin kocası) mektup yazan papa söylemiştir. papa yazdığı bu mektubunda özetle “hakiki hristiyanlar da bu işten zarar görüyor, nedir bu işin aslı? siz ne yapmak istiyorsunuz” şeklinde yakınmış, karşılık olarak fernando’dan, yine özetle “sen kendi işine bak” yanıtını almış ve bu yanıtın üzerine çok da ayak diretmemiş, ispanyol engizisyonunu eleştirmekle daha fazla meşgul olmamıştır.
papanın denetiminden sıyrılan ve kralın tam desteğini alan engizisyon mahkemeleri tabir-i caizse esmiş gürlemiş, özellikle kuruluşunu izleyen ilk yüz yıllık süre içerisinde yenilmedik nane bırakmamıştır. reconquista’nın tamamlanmasının ardından, hali hazırda kullanılmakta olan, yeni hristiyan tanımlaması daha sık kullanılır hale gelmiştir. yeni hristiyandan kasıt din değiştirere baskıdan kurtulmaya çalışan yahudi ve müslümanlar için kullanılmış, hristiyan doğan kişilere ise eski hristiyan adı verilmiştir. yeni hristiyanlar üzerinde, özellikle daha zengin bir topluluk olan yahudilikten hristiyanlığa geçiş yapanlar üzerinde bu defa da “gizlice kendi dinlerinin ibadetlerini yapıyorlar, bizi kandırıyorlar” gerekçesiyle baskı kurulmuş ve bu iddiayla insanlar yargılanıp yakılmaya varan çeşitli cezalara çarptırılmıştır. mahkemeler isimsiz şikayetleri de kabul etmiştir. biraz işleyişten bahsettikten sonra tablo ile ilgili birkaç şey söyleyip tamamlayacağım.

diyelim ki komşunuzdan hiç hoşlanmıyorsunuz ve bu kişiden nasıl kurtulacağınızı bilmiyorsunuz. çözüm çok basit, engizisyona gidiyorsunuz “bunlarda bir sorun var, gece garip garip ayin sesleri geliyor evlerinden, ama hiç bizim isa mesih itikadına benzer ayinler değil bunlar” diyorsunuz ve olay orada bitiyor. zira bu andan itibaren, sizin isminiz bile geçmeden, söz konusu kişi sorguya alınıyor. işkenceye tabi tutuluyor. dini bir mahkeme olan engizisyonun hakimleri (din adamları), söz konusu kişinin ruhunu kurtarmak ve kıyamet gününde doğru itikat dahilinde dirilmesini sağlamak gibi kutsal bir işle uğraştıklarına inandıkları için, kimsenin gözünün yaşına bakmıyor. sonunda itiraf ve pişmanlık bildirimi aldıklarında müthiş bir mutluluk yaşıyorlar ve sorgulanan kişiyi laik mahkemeye teslim ediyorlar. laik mahkeme adını duymak bu yazıyı okuyanları rahatlatabilir ve “oh be sonunda işkence sona erdi” diye düşünmeye itebillir. fakat laik kola devretme o dönemde ölüm anlamına geliyor zira engizisyon mahkemeleri dini kurumlar olduğu için ölüm kararı alamıyorlar ve bu pis işi laik mahkemelere bırakıyorlar. bundan sonraki süreçte ilgili kişinin bütün mallarına el konuluyor (yahudilerin zenginliği düşünüldüğünde bu yargılamaların hiç de dini sebeplere dayanmadığı söylenebilir) ve cezanın uygulanması süreci başlıyor.

cezanın uygulanmasının ilk adımı auto de la fe etkinliği. ibreti alem için halka açık olarak, bazı durumlarda zorunlu katılımla, gerçekleştirilen bu etkinlik sırasında cezalandırılacak olan kişilere, cezalarına uygun elbiseler giydiriliyor. goyanın çizdiği tabloda kafalarında uzun kukuletalar bulunan karakterler cezalandırılmasına karar verilen kişileri canlandırıyor. kukuletaya ek olarak sambenito*** adı verilen kıyafet giydiriliyor. kıyafet sarı renkli ve üzerinde haç bulunuyorsa kilisenin suçlunun öldürülmesine gerek bulunmadığını bildiriyor ve kişi bir süre bu kıyafetle dolaştırılıp topluluğun aşağılamasına maruz bırakılıyor. kilisenin belirlediği süre boyunca kıyafeti sadece evdeyken üzerinden çıkarabiliyor. şayet kıyafetin üzerinde ejderjalar, alevler ve şeytan figürleri bulunuyorsa yandınız demektir. (bu cümle de figüratif değil zira sadece yakılacak kişiler bu şekilde giydiriliyor). fakat derdi günü hristiyanlığınızı kurtararak öbür dünyanızı garanti altına almak olan (güya) engizisyon mahkemesinin size bu dünyada son bir güzelliği de olmuyor değil. eğer son anda pişmanlığınızı haykırırsanız, “ben ettim siz etmeyin, vallahi de billahi de doğru yola geldim” diye ağlarsanız sizi garrote vil denilen düzeneğe götürüyorlar. garrote vil, “suçlunun” boynunu kırmak için hazırlanmış demir düzeneğe verilen isim. yani sizi yakmadan önce öldürerek merhametlerini gösteriyorlar.

genelde açık alanlarda, meydanlarda yapılan bu etkinliği goya bu defa kapalı bir alanda, muhtemelen bir kilisenin içinde veya mahkeme için özel olarak ayrılmış büyük bir binanın salonunda resmetmiş. sambenito giydirilmiş dört suçlu birkaç saat sonra başlarına gelecek olan felaketi bekliyor. sağ arka tarafta bulunan ve olayı izleyen kalabalık silik ve içiçe geçmişken ön tarafta bulunan hakimler, din adamları, mahkeme görevlileri ve suçlular daha anlaşılır bir şekilde çizilmiş. elleri bağlı durumdaki suçlulardan ikisi öne doğru eğilmiş. özellikle sağ tarafta öne eğilen kişi dua eder gibi görülüyor. belki de son bir kurtuluş çabası içerisinde dindarlığını göstermeye çalışıyor. masanın ön tarafında oturan bir din adamı sandalyeye oturtulan suçlulardan birine doğru elini uzatmış, belli ki o kişi hakkında konuşuyor ama yüzünü mahkeme heyetine dönmüş durumda. muhtemelen suçludan tiksindiği için yüzüne bile bakmak istemiyor.

46 cm × 73 cm tuval üzerine yağlı boya ile çizilen bu tablo goyanın “deliler evi” “kendini kırbaçlayan insanlar" gibi tablolarıyla benzerlik göstermekte ve bu tablolar bir seri olarak kabul edilmktedir.


Notlar:

* hasta kelimesi –e kadar anlamına geldiği gibi “dahi”, “bile”, ve ilginç bir şekilde “hatta” anlamında da kullanılabilir.

örnek:
hasta los ciegos pueden ver la fealdad de mi alma
ruhumun çirkinliğini körler bile görebilir.

bu cümleyi “hatta körler bile….”şeklinde de tercüme edebiliriz. hatta kelimesinin “dahi”, “bile” şeklinde kullanımı için “hasta” kelimesini iç rahatlığıyla kullanabilirsiniz.

Sanırım başka bir örnekle daha anlaşılır olacak:

No puedo caminar, no puedo ponerme de pie, hasta no puedo moverme el brazo.
Yürüyemiyorum, ayağa kalkamıyorum, hatta kolumu (bile) kıpırdatamıyorum.

** bir taşla iki kuş vurmak deyiminin ispanyolcası neredeyse birebir aynı fakat ispanyollar vurmak yerine öldürmek fiilini kullanarak daha gerçekçi davranmışlar ve taş yerine “bir atışta” demişler. “matar dos pájaros de un tiro

örnek verelim:
tú siempre quieres matar dos pájaros de un tiro, pero la vida no es tan fácil.
sen hep bir taşla iki kuş vurmak istiyorsun ama hayat o kadar kolay değil.

*** sambenito kelimesi “saco bendito” yani “kutsal/kutsanmış çuval” tanımlamasının halk dilinde bozulmasıyla oluşmuştur. cezalandırılacak olan kişilere giydirilen bu kıyafet çuvaldan dikilmektedir ve dikildikten sonra din adamları tarafından okunup üflenerek kutsanmaktadır. ilk başlarda sadece cezalandırılmak üzer giyilen sambenito bir süre sonra verilen bir emirle daha uzun bir süre kullanılmaya başlanıyor ve yakılan kişilere giydirilen sambenito’lar yakma işlemi öncesinde çıkarılıyor ve en yakın kilisenin görülür bir yerine asılıyor. bu şekilde topluma uzun süreli bir ders verilmiş oluor. bu acımasız gelenek ispanyol dilinde birkaç deyimin ortaya çıkmasını sağlıyor. “colgar a uno el sambenito” yani “birnin sambenito’sunu asmak”, ve “llevar el sambenito” yani “sambenito giymek”. engizisyonun birçok masum kişiyi öldürdüğü sabit olsa gerek ki bu deyimler “birini asılsız bir şekilde suçlamak”, “suçu birinin üstüne yıkmak” anlamlarına geliyor. cümle içinde kullanalım “ohooo sen burada saçma sapan işlerle uğraşırken, sambenitonu astılar/üzerine geçirdiler bile”.

girişte de söylediğim gibi konunun dağınıklığı ve uzunluğu sebebiyle yazı da biraz uzadı. bir sonraki başlıkta görüşme üzere. dikkat edin de kimse üzerine sambenito geçirivermesin.

Acción Poética

Acción Poética

Joyas de America Latina

Joyas de America Latina
Gabriel "Gabo" Marquez